Protesto veya herhangi  bir diğer sebeple (teminat, emanet vs.) bankaya teslim edilen senet kimi zaman banka çalışanlarının hatası ile kayıp veya tahrip olabilmektedir. Bu durumlarda doğru hukuki yol izlenerek senedin tahsili için işlem başlatılmalı , senedin karşılığının borçlu veya borçlulardan tahsil edilememesi halinde bankanın sorumluluğuna başvurulmalıdır. Şüphesizdir ki bu noktada bankaya senedin iadesi için gerekli başvurunun yapılması, böylece bankanın senedin iptaline ilişkin mahkeme kararını gecikmeksizin alması da sağlanmalıdır.

Protesto amacıyla bankaya bırakılan bononun bankada kaybolması düşünüldüğünden çok daha sık rastlanan bir durumdur. Bu konuda uygulamada birçok davanın açıldığını, kimi zaman gerekli işlemleri sırası ile gerçekleştirmeyen tarafların haklarını almakta zorlandıklarını, kimi zaman da gecikme ve yanlış hukuki bilgilendirme sebebiyle haklarını alamayacak konuma geldiklerini görmekteyiz.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 1991/2382 E. 1992/9393 K. sayılı 01.10.1992 tarihli kararında bononun kaybı halinde bono borçlularına karşı talepte bulunulmadan bankaya başvuruda bulunulamayacağını karara bağlamıştır.

“Davacı tarafından, davalı bankaya tahsil için verilen bononun kaybından dolayı talepte bulunabilmesi için davacının zararının gerçekleşmiş olması gerekir. Bunun için davacı, öncelikle senet borçlularından talepte bulunmalı, eğer bundan bir sonuç alamaz ise o zaman zararı gerçekleşmiş olacağından senedin zayiine sebebiyet veren davalı bankadan talepte bulunmalıdır. Davacı, henüz borçlulara karşı bir girişimde bulunmadan, dolayısıyla zararı gerçekleşmeden bankaya başvuramaz.

Bu durumda mahkemece, davacı banka yönünden zamansız açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken aksi düşünce ile yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.”

Yine yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2011/7913 E. 2011/8314 K. sayılı 5.7.2011 tarihli kararında öncelikle senet borçlusuna başvurulması gerektiğini, bankanın sorumluluğunun tazminat kapsamında olduğunu bu sebeple davacının  bankanın kusuru sonucu zarara uğradığını kanıtlamakla yükümlü olduğuna karar vermiştir:

“Dava dışı borçlunun keşideci, davacının lehtar olduğu iki ayrı bononun tahsil amaçlı olarak davalıya verildiği, birinin protesto edildikten, diğerinin ise henüz vadesi gelmeden davalı nezdinde kaybedildiği, davacının, doğrudan davalı aleyhine açtığı davanın, önce bonoların asıl borçlusuna başvurulması gerektiği, zamansız açıldığı gerekçesiyle reddine karar verildiği hususları çekişmesizdir. Ayrıca, davacının erken açtığı bu dava sonrası asıl borçluya karşı başlattığı takibin semeresiz kaldığı, haczi kabil mallarının bulunmadığının tespit edildiği, borçluya dair borç ödemeden aciz vesikası sunulduğu yönleri de dosya kapsamıyla sabittir. İşbu dava, bonoların vekil hamili konumundaki davalının senetleri tahsil aşamasında kaybettiği, bu sebeple bedellerinin tahsil edilemediği ve zararın doğduğu iddiasına dayanmaktadır. Davalının vekil hamil olarak zarardan sorumlu tutulabilmesi için, bonoların kaybedilmesi ile davacının bono bedelini tahsil etmemesi arasında doğrudan illiyet bağının ve bu şekilde vekalet akdinin ihlal edildiğinin kanıtlanması gerekmektedir. Bonoların kaybı sonrasında dava dışı borçlunun bu kayıptan yararlanarak davacı alacaklının alacağına kavuşmasını engelleyici davranış ve tasarruflarının varlığı ispat edilmelidir. Başka bir ifadeyle, bonolar kaybedilmemiş ve vadeleri sonunda hemen takibe konulmuş olsa bile dava dışı borçlunun borcunu ödeyemeyeceği sabitse, davalının salt bonoların kaybedilmesi sebebiyle sorumlu tutulmasının gerektiğinin kabulü doğru değildir. Bu durum karşısında, açılan bu davanın bir tazminat davası olduğu dikkate alınıp, yukarda açıklanan hususlar çerçevesinde davacıya ispat imkanı tanınıp, tüm kanıtlar değerlendirilmek suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.”

Benzeri durumlarla karşılaşan kişilerin gecikmeksizin avukat yardımına başvurmaları hak kayıplarının önüne geçecektir.